31 Mayıs 2015 Pazar

ikilem

kitap okumak iyi bir şey olduğu kadar, zaman zaman delirtici bir sürece de sürükleyebiliyor insanı. onlarca yıldır doğru bildiğiniz şeylerin aslında doğru olmayabileceğini öğrenmek ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirebiliyor.

düşün mesela, yıllarca beyazın hangi renk olduğunu biliyorsun. daha doğrusu bildiğini düşünüyorsun. sonra bir gün aslında beyazın senin bildiğin renk olmadığını öğreniyorsun. ve araba farına yakalanmış tavşan gibi kalıyorsun öyle. tabi bu örnek bayağı bir soft kaçtı. daha derin gerçeklerini düşün mesela. hiçbir zaman değişebileceğini düşünmediğin şeyleri düşün. işte o noktada bunalıma girebiliyorsun. hatta kafayı kırıyorsun hafiften.

hayatım boyunca bu ikilemleri çok kez yaşadım ve yaşamaya da devam ediyorum. 'noluyoruz amına koyim ya' deyip sik gibi kaldığım çok olmuştur. neyse ki her seferinde toparladık bir şekilde. belki de insan kendisine sadece üç beş temel ilke edinmeli. onun ötesi değişmez olmamalı insan için. atıyorum sen kendin için 'hayatta insan öldürmem' diyebilirsin. bakarsın ki yarın öbür gün savaşa gitmişsin üçer beşer insan öldürüyorsun... demek ki böyle sikimsonik temeller edinmeyecen. 

şu hayat yolunda kendim için sadece 'namuslu olmak' ilkesini hedef aldım. bakın 'yalan söylememek' gibi üfürükten bir ilke değil mesela. çünkü zaman zaman insanlığını, adamlığını korumak için yalan söylemek zorunda da kalabiliyorsun. ha tabi 'namuslu olmak' da ucu açık bir kavram. kimine göre namus cinsellikle alakalıdır. kimine göre vatanıdır, dinidir, anasının amıdır. benim için ise namus kavramı basit: kendine yapılmasını istemediğin şeyi başkasına yapma. zor değil, değil mi?

benim bu yazıyı yazış amacım kendimi anlatmak değil. zaten çevremdeki insanlar benim ne bok olduğumu biliyor. ben itin önde gideni isem, burada namustan dem vurmak bir fayda etmeyecektir. elbette günümüz dünyasında insanlar ak diyor, ama yaptığı işlere bakıyorsun bok. önce van minit çekip, ertesinde milyar dolarlık silah anlaşmaları imzalıyor van minit çaktiği adamlarla. demek ki o kadar da van minit değilmiş amına koyim.

iyi şeyler okuyun. zaten ortalama 70 yıl civarı yaşayacaksınız. uzun gibi görünse de, dünyanın 4.7 milyar yaşında, evrenin de yaklaşık 15 milyar yaşında olduğunu öğrendiğinizde o 70 sene 1 saniye gibi geliyor. yani büyük resimden bakarsanız, ömrü 1 gün olan kelebeklerden bir farkımız yok. bari o 1 günümüzü de insan gibi geçirelim şu anasını siktiğimin dünyasında.

öbdüm.

21 Mayıs 2015 Perşembe

uzay

başlık tabi çok yalın oldu. böylesine bir 'şey' için. şey derken, boşluk yani.

kime sorsan uzay büyük der. uçsuz bucaksız der. der de işte, öylesine. yoksa uzayın, hadi daha artislik söyleyelim kozmos'un, büyüklüğünü tahayyül etmek insan aklı için zor iş. şöyle ufaktan bir örnek vereyim. 1 ışık yılı, yaklaşık 10 TRİLYON km'dir. ve galaksimize en yakın yıldız 2 MİLYON ışık yılı uzağımızdadır. yani 10 TRİLYON x 2 MİLYON km! anasını sikiyim bu nasıl iş lan? dahası da var. ortalama olarak her galakside 400 MİLYAR yıldız var. ve kozmostaki toplam galaksi sayısı tam olarak hesaplanamasa da birkaç MİLYAR oluğu düşünülüyor. milyarları milyonları büyük yazıyorum ki, o minik beyninizi çalıştırın da düşünün azcıkın. düşünün amk ölmezsiniz.

eğer atıyorum saatte 200 km yapan bir arabayla uzayda gezseydiniz, ömrünüz boyunca bir gezegene veya bir yıldıza rastlama olasılığınız MİLYONDA BİR idi. yani kapkaranlık bir boşluk içinde gezerdiniz mal mal. bu arada şunu da söylemeden geçemeyecem, yaratılışçıların söylediği gibi evrende muazzam bir düzen yoktur. evren sürekli bir yok oluş ve yeniden doğuş içindedir. hele karadeliklere, süpernovalara falan girdik mi iyice yarrağı yiyoruz.

peki ben bunları niye yazdım? uzay muzay çok sikinizde değil tabi ki. benim de sikimde olduğu söylemez. ama hayatın en temel sorusu, biz kimiz, nerden geldik, ne bok yemeye geldik gibi soruları düşünebilmek için, önce az çok evreni tanımamız lazım. bu tarz benimden az kafayı kaldırın da iki satır bir şey okuyun. kitap okumak bir anlamda uzay ve zamanı büküyor. bin yıl önce ölmüş insanlarla iletişime geçiyorsun. bitmiş gitmiş imparatorlukları geziyorsun falan. amaaağnn neyse.

amk bir 200 yıl sonra falan doğaydık ya. belki o zaman uzaya gezmeye gitmek falan sıradan bir olaya dönüşür. hep yanlış zaman yanlış yer...